<div style="text-align:justify">&lsquo;&rsquo;Bu aşk burada biter iyi g&uuml;nler sevgilim ve ben &ccedil;ekip giderim bir nehir akıp gider.&rsquo;&rsquo; demiş Ataol Behramoğlu &lsquo;&rsquo; Bir G&uuml;n Mutlaka&rsquo;&rsquo; şiirinde. Yapılan araştırmalara g&ouml;re, aşkın &ouml;mr&uuml; 2 yıl 8 ay 25 g&uuml;n olarak hesaplanmış. 937,5 g&uuml;n olarak saptayan &ccedil;alışmalar da s&ouml;z konusu. &lsquo;&rsquo;Bir g&uuml;n mutlaka aşk bitiyor ve &ccedil;ekip gidiliyor mu?&rsquo;&rsquo; sorusunu; kimi nasıl se&ccedil;iyoruz meselesinden se&ccedil;tiğimiz kişiyle ne kadar s&uuml;re neler yaşıyoruz meselesine uzanan araştırmaları evrimsel psikoloji a&ccedil;ısından ele alalım.</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">4 bin yıl &ouml;nce gen&ccedil; bir rahibe S&uuml;mer kralına olan aşkı i&ccedil;in tabletlere yazmıştı. B&ouml;ylece yazının uygarlıklarla gelişmesi ve g&uuml;n&uuml;m&uuml;zde de tarihe katkı sağlanması i&ccedil;in ilk adım olmuştu. İnsan binlerce yıldır aşk i&ccedil;in &ccedil;oğu şeyi başarıyor ve bu d&uuml;rt&uuml;n&uuml;n acısını ve sefasını da &ccedil;ekiyor anlaşıldığı &uuml;zere. Kuşlar ve memeliler de aynı şekilde partner se&ccedil;imleri yaparlar şiir ya da mektup yazamasalar da; elimizdeki veriler bu &lsquo;&rsquo;&ccedil;ekim sistemi&rsquo;&rsquo; nin dopaminerjik &ouml;d&uuml;l sistemiyle ilgili olduğunu g&ouml;steriyor. Evrensel anlamdaki romantik aşkın bu &ouml;d&uuml;l sisteminin gelişmiş bir versiyonu olduğu konusu &ouml;ne s&uuml;r&uuml;l&uuml;yor. Romantik aşkla ilişkili sinirsel mekanizmaları belirlemek i&ccedil;in fonksiyonel manyetik rezonans g&ouml;r&uuml;nt&uuml;leme (fMRI) kullanan araştırmacılar, &quot;aşık&quot; 17 kişiyi inceledi (Aron ve ark. [2005] J Neurophysiol 94: 327-337). &Ccedil;alışma, sevgililere, sevgililerince verilen uyaranların bireylerin sağ ventral tegmental b&ouml;lgesini ve sağ kuyruk &ccedil;ekirdeğinde dopamine zengin b&ouml;lgelerin &ccedil;alıştığını g&ouml;steriyor. Bu b&ouml;lgeler dopaminerjik &ouml;d&uuml;l yolaklarının romantik aşkın &quot;genel uyarılma&quot; bileşenine katkıda bulunduğunu ortaya koymaktadır; yani romantik aşk &ouml;ncelikle bir motivasyon sistemi, bir duygu değil; bu s&uuml;r&uuml;c&uuml; seks s&uuml;r&uuml;c&uuml;s&uuml;nden farklıdır. Cinsiyet farklılıkları ve duygusal değişimin evrimsel s&uuml;reci &uuml;zerine araştırmaları olan antropolog Helen Fisher, bireylerin &ccedil;iftleşme enerjisini belirli başkalarına odaklayarak enerji tasarrufu sağlaması ve &ccedil;iftleşmenin se&ccedil;imini kolaylaştırması i&ccedil;in geliştiğini &ouml;n g&ouml;rmekte. Helen Fisher&rsquo;a g&ouml;re &ccedil;eşitli korteks bilgisini &ouml;d&uuml;l sinyalleriyle birleştirme potansiyeline sahip olan kortikostriat sistemi, romantik sevgi ve arkadaş se&ccedil;imine katkıda bulunan karmaşık fakt&ouml;rler i&ccedil;in m&uuml;kemmel bir anatomik substrattır.</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">&Ouml;zet olarak, biz bir &ouml;d&uuml;l sistemiyle beraber işleyen aşık olma ser&uuml;veni yaşıyoruz; en azından n&ouml;rolojik anlamda bu b&ouml;yle. Sternberg, aşkın 3 ana malzemesini ş&ouml;yle sıralamış; duygusal yakınlık, tutku ve bağlılık. Duygusal yakınlık, başkalarıyla paylaşılmayan şeylerin paylaşılması; tutku, cinsel ve tensel &ccedil;ekim; bağlılık ise gelecek planlarında yer etme olarak adlandırılıyor.</span></span></div> <div style="text-align:justify">&nbsp;</div> <div style="text-align:justify">Şekil 1&rsquo;de de g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; gibi, Robert Sternberg i&ccedil;in sadece tutku olursa &ldquo;delicesine aşk&rdquo; olur; sadece yakınlık olursa &ldquo;hoşlanma&rdquo; olur; bağlılık olursa &ldquo;boş aşk&rdquo; olarak nitelenir ilişki. İkili kırılımlarda bakılırsa; Tutku ve yakınlık &ldquo;romantik aşk&rdquo; ı; yakınlık ve bağlılık &ldquo;dost&ccedil;a aşk&rdquo; ı ve tutku ve bağlılık &ldquo;aptalca aşk&rdquo; ı oluşturuyor. 3 ana elementin birleşimine ise m&uuml;kemmel aşk olarak bakıyor Sternberg. Bunlardan hi&ccedil;birinin olmama durumuna ise &ldquo;aşk dışı&rdquo; terimiyle yaklaşılmış. Peki bizi &ldquo;aşk dışı&rdquo; lıktan &ccedil;ekim sistemine s&uuml;r&uuml;kleyen insanı nasıl se&ccedil;iyoruz? Bunun i&ccedil;in yapılan araştırmaları inceleyip sonuca varacak olursak bu se&ccedil;imde etkili 7 madde var. 3 ana ve 4 yan etki bizi t&uuml;m şartlar eşit olduğu se&ccedil;imimizi etkileyen maddeler olarak bulunmuştur. Kısaca 3 ana maddeden bahsetmek gerekirse; mek&acirc;nsal yakınlık, benzerlik ve aşinalık olarak belirtebiliriz.</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">Mekansal yakınlık, bizi tanıştıran ve devamlılığı sağlayan en &ouml;nemli nedenlerden gibi duruyor. Eğer mekan olarak yakınsak, tanışmamız ve o tanışıklığı s&uuml;rd&uuml;rmemiz daha olası duruyor. Benzerlik ise, bize yakınlık bağ kurma anlamında avantaj sağlıyor. Bir insan bize ne kadar benzerse o kadar yakın hissediyoruz. Bu sadece fiziksel a&ccedil;ıdan değil, başarıları ve başarısızlıkları anlamında da olduk&ccedil;a etkili. &Ouml;rneğin, biz karşımızda genellikle m&uuml;kemmel bir insan istediğimizi s&ouml;yleriz fakat yapılan &ccedil;alışmalar m&uuml;kemmel g&ouml;r&uuml;nen ama aynı zamanda hata da yapan bir başkasının bize daha yakın ve sempatik hissettirdiğini &ccedil;&uuml;nk&uuml; &lsquo;bizim de hata yaptığımızı&rsquo; g&ouml;stermekte. Aşinalık ise evrimsel a&ccedil;ıdan beynimizde şu sinyalleri yakıyor aslında &ldquo; benim kabilemden (b&ouml;lgemden) biri &ldquo;, b&ouml;ylece kendi kabilemizi geliştirmek amacıyla genetik kodlarımız &ouml;nceden en azından 1 kere g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;m&uuml;z insanlarla daha yakın temasta olabileceğimiz &uuml;zerine işlenmiş.</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">Kadınlar ve erkekler bu noktada evrimsel a&ccedil;ıdan ayrışıyor. &Ccedil;oğu zaman lymbic sistemimiz trafından belirlenen bu ayrımlar ilkel beynimizin evlilik ve aşk konusunda ne kadar etkili ve otomatik olarak kullanıldığının da g&ouml;stergesi. Erkeklerin uzun s&uuml;recek olan ilişki ve eş se&ccedil;imleri, babalık ş&uuml;phesi (paternity uncertainty) ve &uuml;reme potansiyeli sorunlarını &ccedil;&ouml;zmeye dayalı eğilimlerdir. Kadınlar &ndash;i&ccedil; d&ouml;llenme ile &uuml;reyen diğer t&uuml;m memelilerde olduğu gibi&ndash; anneliklerinden hi&ccedil;bir zaman ş&uuml;phe duymazlar. Doğurdukları t&uuml;m &ccedil;ocukların y&uuml;zde y&uuml;z kendilerine ait olduğundan emindirler. Fakat, erkekler babalıklarından ilkel zamanlarda asla tam olarak emin olamazlar. Erkekler bu babalık ş&uuml;phesi probleminin &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; i&ccedil;in genetik hafızadan dolayı uzun s&uuml;reli ilişki planıyla yaklaştıkları kadınlarda iffet ve cinsel sadakat aramaktadırlar (Buss ve Schmitt, 1993). Kadınlar ise bu durumda aynı sadakati karşıdan beklemektedirler. Erkekler i&ccedil;in &ouml;nemli fakt&ouml;rlerden biri de yaştır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml;, erkekler yaş aldık&ccedil;a doğurganlıkları etkilenmezken; kadınlar yaş aldık&ccedil;a doğurganlıkları azalır ve hatta biter. &Ouml;rneğin, 50 yaş civarındaki erkekler evlenmek i&ccedil;in 34-35 yaşlarındaki kadınları tercih etmektedirler (Buunk, Dijkstra, Kenrick, ve Warntjes, 2001). Bu se&ccedil;im s&uuml;recinde erkekler, fiziksel olarak kadında yine gen&ccedil;liğe dair ipucu olan dolgunca dudaklar, p&uuml;r&uuml;zs&uuml;z cilt, parlak sa&ccedil;lar; sağlığa dair ipu&ccedil;ları olarak ise yarasız ve temiz cilt, beyaz dişler, simetrik v&uuml;cuda sahip kadınları se&ccedil;me eğilimindedirler. (Buss, 2007). Aynı şekilde kadınlar da erkekler i&ccedil;in fiziksel anlamda kendisini koruyabileceği, tehlike anında &ccedil;ocuklarını taşıyabileceği geniş ve kaslı bir yapı se&ccedil;me eğilimindedirler. Buradaki farklılık ise kadınlar, talebi artırma ve &ccedil;ocuğunu doğuracağı erkeği se&ccedil;me &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;n&uuml;n olması a&ccedil;ısından kendi fiziksel &ouml;zelliklerini erkeklerden daha fazla vurgulamaktadırlar (Badahdah ve Tieman, 2005).</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">Erkekler &ccedil;ekici bir haber spikerinin sunduğu haber programındaki haberleri daha az hatırlarken, Maner, Gailliot ve DeWall&rsquo;un (2007) g&ouml;rsel nokta izleme (dot probe) y&ouml;ntemi uygulayarak ger&ccedil;ekleştirdikleri bir &ccedil;alışma g&ouml;stermiştir ki evlenme motivasyonu artırılmış kadınların da &ccedil;ekici erkek fotoğraflarına maruz kalmaları durumunda tepki s&uuml;releri artmıştır.</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">Aynı şekilde, bel-kal&ccedil;a oranı da &ccedil;ekiciliği etkilemektedir. &Ouml;strojen ve testosteron hormonları v&uuml;cuttaki yağın hangi b&ouml;lgelerde dağılacağını etkiler ve yağın bel b&ouml;lgesinden ziyade kal&ccedil;a b&ouml;lgesinde toplanması sağlık ve doğurganlık a&ccedil;ısından kadını arzulanır kılmaktadır. Bir araştırmada 0,7 bel-kal&ccedil;a oranı en &ccedil;ekici ve sağlıklı oran olarak bulunmuştur (Singh, 1995; Akt., Hughes ve Gallup, 2003). Başka bir &ccedil;alışma da, g&ouml;rme engelli erkeklerin dokunarak yaptıkları değerlendirmelerde d&uuml;ş&uuml;k bel-kal&ccedil;a oranını daha &ccedil;ekici algıladıklarını g&ouml;stermiştir (Karremans, Frankenhuis, ve Arons, 2010)</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">Son farklılık olarak da bu kriterler ve kriterleri değiştirme eğilimleri g&ouml;zetilmektedir. Erkekler daha sık ve sonu&ccedil;larını d&uuml;ş&uuml;nmeden eş değiştirebildikleri i&ccedil;in krtiterlerini d&uuml;ş&uuml;rmeye daha yatkınlar. Kapanış saati (Closing time) deneyi de erkeklerin standartlarını d&uuml;ş&uuml;rme yatkınlıklarını a&ccedil;ıklayan bir &ccedil;alışmadır. Bu &ccedil;alışmada, genelde partner bulma amacıyla gidilen bir barda erkeklerden kadınların &ccedil;ekiciliklerini değerlendirmeleri istenmiş; barın kapanış saatine doğru bu değerlendirme artmıştır.(Gladue ve Delaney, 1990; Akt., Buss, 1999).</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">&Uuml;reme değeri ve ebeveynlik yetileri y&uuml;ksek olan bir birey bulunuyor, bu birey &ldquo;&ccedil;ekici&rdquo; bulduğumuz ve uzun s&uuml;reli ilişkiye adım atmak, genimizi beraber devam ettirmek istediğimiz kişi olarak işaretleniyor. Şartlar tamam, ortam harika; aşina, yakın ve benzeriz. Tutku dolu bir aşk başlıyor, gelecek planları yapılıyor, sırlar paylaşılıyor. Peki, neden ayrılıyoruz? Aşkın 2 yıl 8 ay 25 g&uuml;n ya da 937,5 g&uuml;n s&uuml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; kim neden s&ouml;ylemiş inceleyelim.<br /> <br /> Evrimsel ve de antropolojik a&ccedil;ıdan aşk yaklaşık 3 yıl s&uuml;r&uuml;yor &ccedil;&uuml;nk&uuml;; insanlığın ilk zamanlarında &ldquo;aşk&rdquo; kavramı yoktu, <strong>erkek ve kadın &uuml;remek i&ccedil;in seks yapar</strong> ve &ccedil;ocuk doğardı. Hamilelik s&uuml;recinde, bu kadına gıda sağlamak erkeğe d&uuml;şer ve b&ouml;ylece başka kadınlara vakit ayıramazdı. Daha sonrasında ise &ccedil;ocuk doğar, annedeki prolaktin hormonu; babadaki etkilerinin de hamilelikle başlaması doğan &ccedil;ocuğun bakımını ve şefkatle korunmasını &uuml;stlenmelerini sağlamış. Elde var 9 ay, sonrasında &ccedil;ocuğun b&uuml;y&uuml;y&uuml;p anneden emzirilmeden, ayrı kalabilmeye başlaması da takribi 2 yıl gibi bir s&uuml;reye denk geliyormuş. &Ccedil;ocuğu emzirmek zorunda kalmayan annenin elleri boşa &ccedil;ıkıyor, gıda bulabilecek vaziyete geliyor ve baba da sorumluluktan d&uuml;ş&uuml;yordu bu s&uuml;rede. Şimdi s&ouml;yleyeceklerim sizin oturduğunuz yerde biraz kıpırdanmanıza ve rahatsız olmanıza neden olabilir fakat, beynin ilkel kısmı yani prefrontal korkteksindeki akış bize o zamanlar kadınların &ccedil;ocuk emzirmeden sonra yeni bir baba adayı arayışına girdiklerini g&ouml;steriyor. Daha &ccedil;ok &uuml;reme ve gen zenginliği a&ccedil;ısından d&uuml;rt&uuml;lerimizin işlettiği bir mekanizma şimdilerde frontal korteks yani beynin modern kısmında bir t&uuml;r &ldquo;erkek kovalar, kadın se&ccedil;er&rdquo; şekline d&ouml;n&uuml;şm&uuml;ş. Denek hayvanlarıyla yapılan bir deneyde, dişilerin &ouml;n&uuml;ne yiyecek konduğunda dişiler kendileri yiyor ve erkeğe g&ouml;t&uuml;rm&uuml;yor; fakat erkeklerin &ouml;n&uuml;ne yiyecek konduğunda erkek &ouml;nce yer sonra da &ccedil;iftleşebileceği uygun yaş ve boyuttaki dişiyi se&ccedil;ip ona da yiyecek g&ouml;t&uuml;rd&uuml;ğ&uuml; g&ouml;zlemlenmiştir. Evlendikten sonra bu durumun &ldquo;kadının evde erkeği coşkuyla karşılaması gerektiği&rdquo; kavramına d&ouml;n&uuml;şmesi ise Helen Fischer&rsquo;in yorumuyla yine evrimseldir. Avcı-toplayıcı d&ouml;nemdeyken avcılığa giden erkeğin ne zaman d&ouml;neceği belli değildi; belki g&uuml;nler belki haftalarca belki de hi&ccedil; d&ouml;nmeyebilirdi o y&uuml;zden kadın avdan d&ouml;nen erkeği b&uuml;y&uuml;k bir coşku ve heyecanla, mutlulukla karşılardı.</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">T&uuml;m bu ilişki yaşanırken aslında en b&uuml;y&uuml;k ama&ccedil; gen havuzu oluşturup devamlılığını sağlamaktır. Burada ebeveyn yatırım teorisi (parental investment theory) der ki; gen devamlılığını sağlayacak yavruya ilişkin ne kadar &ccedil;ok yatırım yapıldıysa, ilişkinin s&uuml;rekliliği o kadar artar. Yani, bu yavruya ya da yavrunun doğacağı ilişkiye &ouml;zellikle zaman ve enerji bakımından ne denli bir yatırım yapıldıysa o ilişkiye devam etme olasılığımız ve bağımız o denli artmaktadır. Fakat bu yatırımlar az olduğunda ve kişiler başlangıca g&ouml;re farklı y&ouml;nlerde değiştiklerinde &ccedil;oğu davranış bilimci ve antropolog&rsquo;a g&ouml;re ortalama 3 yıl sonra ilişkiler sonlanabiliyor.</span></span><br /> &nbsp;</div> <div style="text-align:justify">Biten aşkla beraber yoksunluk s&uuml;recinde kişiler sırasıyla inkar, kızgınlık, pazarlık, depresyon ve kabullenme dediğimiz 5 evreden ge&ccedil;erler. İnkar evresinde, kaybın geri geleceğine dair umudumuzun olduğu durumlarda uzayabilir. Kişi ayrıldığını belki s&ouml;zlerle ifade eder fakat tam olarak netleştirmemiş ve i&ccedil;selleştirmemiştir. İkinci evre olan kızgınlık evresindeyse kişi bu yoksunluğa diren&ccedil; g&ouml;sterip &ouml;fkelenir; neden arar. Pazarlık evresi bu &ouml;fkelenmeden sonra ateşin biraz daha s&ouml;nmeye başladığı ve &ldquo;umudun&rdquo; harlanması i&ccedil;in girilen t&uuml;m &ccedil;abalardır. Diğer karşı cinsle iletişime ge&ccedil;ip &ldquo;kıskandırma&rdquo; &ccedil;abaları ya da &ldquo;r&uuml;yamda seni g&ouml;rd&uuml;m, iyi misin&rdquo; mesajları bu evrede en iyi &ouml;rnekler olarak karşımıza &ccedil;ıkmaktadır. Depresyon evresindeyse, bir umut kalmamış karşı tarafın tamamen hayatımızdan &ccedil;ıktığının farkına varılıp buna dair duyulan derin &uuml;z&uuml;nt&uuml;yle beraber sosyal hayattan kendini soyutlama evresidir. Kişinin bu d&ouml;ng&uuml;y&uuml; tamamlaması ve yeni bir ilişkiye hazır olması ise kabullenme evresiyle ger&ccedil;ekleşir.</span></span></div> <div style="text-align:justify">&nbsp;</div> <div style="text-align:justify">İki taraf birbirini kabul edip, kabul edilebilir olma arzusuyla ilişkide bulunduğunda ve değişimleri anlayıp uyum sağlamaya &ccedil;alıştığında ise &ldquo;sonsuza kadar mutlu yaşadılar&rdquo; evresi ger&ccedil;ekleşir. Sonsuza kadar mutlu yaşamanız dileğiyle&hellip;</span></span></div> <div style="text-align:justify">&nbsp;</div> <div style="text-align:justify">&nbsp;</div> <div style="text-align:justify"><strong>Kaynak&ccedil;a</strong></span></span></div> <ul> <li style="text-align:justify">Badahdah, A. M. &amp; Tiemann, K. A. (2005). Mate selection criteria among Muslims living in America. Evolution and Human Behavior, 26, 432-440.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Buunk, B. P., Dijkstra, P., Kenrick, D. T., &amp; Warntjes, A. (2001). Age preferences for mate as related to gender, own age, and involvement level. Evolution and Human Behavior, 22,241-250.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Buss, D. M. &amp; Schmitt, D. P. (1993). Sexual strategies theory: An evolutionary perspective on human mating. Psychological Review, 100 (2), 204-232.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Buss, D. M. (1999). Evolutionary psychology: The new science of the mind. Boston: Allyn and Bacon.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Buunk, B. P., Dijkstra, P., Kenrick, D. T., &amp; Warntjes, A. (2001). Age preferences for mate as related to gender, own age, and involvement level. Evolution and Human Behavior, 22,241-250.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Currie, T. E., &amp; Little, A. C. (2009). The relative importance of the face and body in judgments of human physical attractiveness. Evolution and Human Behavior, 30, 409-416.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Fisher, Helen, Arthur Aron, and Lucy L. Brown. &quot;Romantic love: an fMRI study of a neural mechanism for mate choice.&quot; Journal of Comparative Neurology 493.1 (2005): 58-62.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Gaulin, S. J. C. &amp; McBurney, D. H. (2001). Psychology: An evolutionary approach. NJ: Prentice Halls.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Hughes, S. M., &amp; Gallup, G. G. (2003). Sex differences in morphological predictors of sexual behavior: Shoulder to hip and waist to hip ratios. Evolution and Human Behavior, 24,173-178</span></span></li> <li style="text-align:justify">Penton-Voak, I. S., Jacobson, A., &amp; Trivers, R. (2004). Populational differences in attractiveness judgements of male and female faces: Comparing British and Jamaican samples. Evolution and Human Behavior, 25, 355-370.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Pillsworth, E. G. &amp; Haselton, M. G. (15 Şubat 2007). Wome&#39;s sexual strategies: The evolution of long-term bonds and extrapair sex. 26 Mart 2010, http://www.sscnet.ucla.edu/comm/haselton/webdocs/pillsworth_haseltonARSR.pdf</span></span></li> <li style="text-align:justify">Pillsworth, E. G. (2008). Mate preferences among the Shuar of Ecuador: Trait rankings and peer evaluations. Evolution and Human Behavior, 29, 256-267.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Puts, D. A. (2005). Mating context and menstrual phase affect women&rsquo;s preferences for male voice pitch. Evolution and Human Behavior, 26, 388-397.</span></span></li> <li style="text-align:justify">Schmitt, D. P. &amp; Buss, D. M. (1996). Mate attraction and competitor derogation: Context effects on perceived effectiveness. Journal of Personality and Social Psychology, 70, 1185-1204.</span></span></li> </ul>
Henüz yorum yapılmadı