Jocasta Sendromu Nedir? Aşırı Sahiplenici Anneler

Jocasta Sendromu Nedir? Aşırı Sahiplenici Annelerin Psikolojik Durumu

Kaynana-gelin çatışmaları belki insanlığın başından beri süregelen ve kimi zaman ufak, kimi zaman ise çok daha büyük atışma ve sorunlara yol açan bir durumdur. 

Özellikle damat için de sorunlara yol açabilen ve onu en sevdiği iki insanın arasında bırakan bu sorun için henüz bir çözüm bulunduğunu söylemek de zordur. 

Zira insanlığın doğasından gelen bazı duygular, ortak bir insana karşı sevgi duyan iki kişinin ister istemez karşı karşıya gelmesine neden olur. Elbette iyi anlaşan ve düzeyli bir ilişkiye sahip olan gelin kaynanalar da vardır ve sağlıklı olanı budur, ancak genele bakıldığında durumun böyle olmadığı görülecektir. 

Anneler, erkek çocuklarına karşı duyduğu sevgi ve şefkatin etkisi ile onun hayatına giren kadına karşı ön yargı besleyebilir ve gelinini benimsemekte zorlanabilir. 

Ayrıca, her iki tarafın da damat tarafından kendisine gelen ilgi ve sevginin bölünmesini istememesi bu durumda önemli bir etkendir. 

Bu durumu daha karmaşık bir hale getiren, normal olmaktan uzaklaştıran ve özellikle gelin için zorlaştıran bir etken ise Jocasta Sendromu’dur. 

Kısaca annenin erkek çocuğuna karşı olan aşırı düşkünlüğü olarak bilinen Jocasta Sendromu, aslında beraberinde birçok semptomu getirmektedir. 

Odipus Kompleksine de konu olan, oğul ve annenin yanlışlıkla evlenmesini anlatan Yunan mitindeki söz konusu anne Jocasta’dan ismini alan Jocasta Sendromu; tabiri caizse kendini gerçekleştiremeyen, yetişkin hayatına adapte olamayan anne faktörünün, erkek çocuğuna karşı baskıcı ve kıskançlığa yol açan sevgisini ifade eder. 

Bu sevgi kesinlikle cinsel olmamakla birlikte baskıcı ve dominanttır ve oğlunu bir başkası ile paylaşma fikri, bu anneler açısından oldukça ürkütücüdür. 

Üstelik toplumumuzdaki bazı gelin-kaynana çatışmalarının temelinde de aslında Jocasta Sendromu yatabilmektedir.

Jocasta Sendromu’nun Belirtileri Nelerdir?

Jocasta Sendromu, çocuğun büyüme döneminde de yetişkinlik döneminde de birtakım semptomlara yol açabilecektir. 

Çocuğa duyulan saf anne sevgisi ve bağlılıktan muhakkak ayırt edilmesi gereken Jocasta Sendromunun belirtilerini fark etmek ve çözümleyebilmek çok önemlidir. 

Bununla birlikte Jocasta Sendromu belirtilerinin kişiden kişiye ve aile yapısına göre değişiklik göstereceğini de belirtmemiz gerekir. Jocasta Sendromu’nu normal karşılanacak anne-çocuk sevgisinden ayıran en önemli belirtileri şöyle sıralayabiliriz:

  • Çocuğunun her zaman kendisiyle daha çok zaman geçirmesini istemek.
  • Çocuğun okula gitmek gibi temel görevlerini gerçekleştirmesinde dahi, birlikte geçirdikleri zaman azalacağı için üzülmek.
  • Çocuğun bir kız arkadaşı olduğunu öğrendiğinde fazla üzülmek/aşırı tepki göstermek.
  • Çocuğun eşine karşı her zaman tepkili olmak, kin duymak ve tabiri caizse gelinin açığını aramak.
  • Çocuğu, aşırı dozda olacak şekilde sürekli aramak, görmek istemek.
  • Çocuk kendisinden ayrı vakit geçirdiğinde tepki göstermek, trip atmak.

Jocasta Sendromu ve Aile Dinamikleri 

Jocasta Sendromu’nun aile dinamikleri ile olan ilişkisi bizce iki yönlü incelenmelidir. 

Bunlar; aile dinamiklerinin Jocasta Sendromu’na etkileri ve Jocasta Sendromu’nun aile dinamiklerine olan etkileridir. 

  • Öncelikle aile dinamiklerinin Jocasta Sendromuna olan etkilerini inceleyecek olursak: Aile dinamikleri, kişinin çocukluğuna etki ettiği kadar yetişkinliğine, karakterine, sağlıklı sınırlar çizip çizememesine varan birçok olguya da etki eder. 

Bir kız çocuğunun; oldukça baskıcı ve sevgisiz bir ailede büyümesi, özellikle baba figürünün ilgi ve şefkatinden eksik büyümesi gibi bazı sağlıksız aile dinamikleri, o kiz çocuğunun ileride kendi çocuklarına karşı sağlıklı bir sevgi geliştirememesine, olması gereken sınırları belirleyememesine ve Jocasta Sendromu belirtileri göstermesine neden olabilir. 

Bunun yanında genellikle görücü usulü dediğimiz usul ile evlendirilen ve eşine karşı sevgi bağı ile bağlanmayan kadınlarda da Jocasta Sendromu’nun gelişme olasılığı daha fazladır. 

  • Öte yandan bu ilişkinin bir diğer yönü olan Jocasta Sendromu’nun aile dinamiklerine olan etkisine de göz atacak olursak: Jocasta Sendromu, çocuğun hem anne ile olan ilişkisine hem de baba ile olan ilişkisine; dolayısıyla aile dinamiklerine oldukça negatif etki eder.

Zira sendrom, çocuğun hem anne ile bağımlı biri ilişki geliştirmesine neden olabilecek hem de baba ile aradaki ilişkinin zayıflamasına ve bağ kuramamasına sebebiyet verebilecektir. 

Ayrıca; anne tüm ilgisini çocuğuna vereceğinden ve hayatının merkezine çocuğunu koyacağından, anne ile baba arasındaki ikili ilişki de sendromdan negatif etkilenecektir. 

Tüm bunlar Jocasta Sendromu nedeniyle aile dinamiklerinin oldukça kötü etkilenmesine neden olacaktır. 

Jocasta Sendromu’nun Psikolojik Temelleri

Jocasta Sendromu genellikle belli bazı psikolojik temellere dayanmaktadır. Hem anne tarafından hem de çocuk tarafından farklı psikolojik temellere dayanan Jocasta Sendromu’nun birincil psikolojik temelinin ise öz güvensizlik olduğunu söylememiz gerekir. 

Özellikle çocuk açısından; öz güvensizlik ve yetersizlik hissi, çocuğun anneden bağımsızlık kazanamamasına, kendi kendine yetememesine ve sonucunda da annede gelişecek Jocasta Sendromu’nun tetiklenmesine neden olabilecektir. 

Bunun yanında; çocukluğunda yaşadıklarından, baskıcı bir ailede büyümesinden, baba faktörü ile olan ilişkisinden ya da eşinden gelen bir sevgi eksikliğinden kaynaklı olarak,  annenin içindeki sevgi boşluğu da Jocasta Sendromunun gelişmesine neden olan önemli psikolojik temellerdir. 

Jocasta Sendromu ile Odipus Kompleksi Arasındaki Farklar 

Jocasta Sendromu ile Odipus Kompleksi durumları ortak bir kökene dayanmaktadır. Her ikisinin de kökeni olan yunan mitinden kısaca bahsetmemiz gerekirse: 

Kral Laios’un karısı Kraliçe Jocasta ile oğlu Odipus arasını konu alan bu mitte; Odipus, bilmeden babası Laios’u öldürüp annesi Jocasta ile evlenir ve Thebai Kralı olur. 

Bu mite farklı bakış açılarından bakılarak Jocasta Sendromu ve Odipus Kompleksi kavramları geliştirilmiştir. Ancak aynı mitten yola çıkılmış olsa da bu iki durum elbette birbirinden farklı iki bakış açısıdır ve önemli farklılıklar barındırmaktadır. Şöyle ki:

  • Odipus Kompleksi çocuktan anneye karşı olan bir olguyu konu alırken Jocasta Sendromu anneden çocuğa karşı olan bir olguyu konu alır.
  • Odipus Kompleksi 3-6 yaş arası çocuklarda görülürken Jocasta Sendromu daha ziyade çocuk büyüyüp aileden bağımsız olacak bir duruma geldiğinde tetiklenir.
  • Odipus Kompleksinde çocukta gelişen bilinçsiz bir arzu ve ilgi söz konusu iken Jocasta Sendromu gelişen bir annede saplantılı bir sevgi ve aşırı bağımlılık söz konusudur.
  • Odipus Kompleksinde çocuk ile aynı cinsteki ebeveyn arasında bir rekabet ve kıskançlık söz konusu olacakken, Jocasta Sendromunda ise annenin kimi zaman oğlunun hayatındaki insanlar ile arasında bir kıskançlık ve rekabet söz konusudur.  

Jocasta Sendromu ile Başa Çıkma Yöntemleri Nelerdir?

Büyüme evresinde, yetişkinliğe nazaran daha az soruna neden olsa da çocuğun bağımsızlık kazanması ve kendini yetiştirebilmesi açısından Jocasta Sendromu yetişkinlikte olduğu kadar çocuklukta da bazı olumsuzlukları beraberinde getirmektedir. 

Dolayısıyla Jocasta Sendromu ile fark edildiği andan itibaren baş etmeye çalışmak hem sendrom ile mücadele eden anne açısından hem de çocuk açısından oldukça önemlidir. 

Jocasta Sendromu ile baş etmek isteyen bir bireyin uygulaması gereken bazı adımlar vardır. Bu anlamda size verebileceğimiz tavsiyeleri şöyle sıralayabiliriz:

  • Kendinizle başbaşa kalabileceğiniz alanlar yaratın. Hayatınızın merkezine kendinizi koymak, tabiri caizse kendi hayatınızın başrolü olmak ve oğlunuz dahi olsa kimseye bağımlı olmamak en başta kendi psikolojik sağlığınız açısından oldukça önemlidir. 
  • Hobiler edinin. Bu aynı zamanda sosyalleşmenizi, kendinize vakit ayırmanızı ve bağımsız yaşamayı öğrenmenizi sağlayacaktır.
  • Spor yapın. Spor yapmak öz güveninizin gelişmesine ve serotonin salgınızın artmasına neden olacaktır. Böylece Jocasta Sendromu’nun en önemli psikolojik temeli olan öz güven düşüklüğü ile mücadele etmenizi sağlayacaktır. 
  • Meditasyon ve nefes egzersizleri yapmaya özen gösterin. Böylece öz şefkatiniz ve öz sevginiz gelişecek ve kendi psikolojik temellerinizi çözümlemek için adım atmış olacaksınız. 
  • Yeni arkadaşlıklar edinin ve sosyalleşin. Her ne kadar aile olgusu her insanın hayatında öncelikli olmalıysa da aile içindeki her bireyin kendi içinde de bir dünyaya ve alana sahip olması en başta aile ilişkilerinin sağlığı açısından da oldukça önemlidir.
Yazar
Avatar
Eren Artun ErgülPsikolog23 Eylül 2024
0/1500
Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı

Henüz yorum yapılmadı